İnsani Duygulardan İnsansı Teknolojiye
21.yüzyılın ilk çeyreğini tamamlarken insan ve teknoloji etkileşimi hayatın her alanını dikey kesiyor. Teknoloji gelişimi yavaşça, neredeyse fark edilmeyecek şekilde başlar ama karşı konulmaz bir şekilde üstel büyüme gösterir. Bu büyüme ile Covid -19 pandemisinde patlayıcı bir dönüşüm yaşandı. Hazır olan teknolojiler kullanıma girdi. Hibrit düzen ve çevrim içi uygulamalar insanların dünya ve iş yaşamı ile bağlantısını sürdürmesini sağladı. Akademi ile iş dünyasının ilişkisi güçlendi. Metaverse, haptik çalışmalar, nudge tasarımlarından güç alan yeni dijital uygulamaların insanla buluşma yolları artıyor. Teknoloji insan kesişimine merakla bakan ve hızla kullanmak isteyenler olduğu kadar şüphe içinde yaklaşanlar da var. Çalışanların bir bölümü hevesliler, bir bölümü kaygılılar kampında yer aldılar. İşleri bir yandan kolaylaşırken bir yandan yeni beceriler kazanmaları gerekiyor. Diğer yandan da işlerinin ellerinden alınacağı endişesi yaşanıyor. Çalışma şeklimizi değiştiren teknolojinin çalıştığımız işleri ne ölçüde değiştireceği ve hangi işlerin hayatlarımızdan silinip hangilerinin ekleneceği merak ve kaygı konusu oluyor. Bununla birlikte geleceğin iş dünyasında ihtiyaç duyulacak becerilerle ilgili öngörüler, temel bilişsel becerilerin yanı sıra manüel ve fiziksel becerilere duyulan ihtiyacın azalacağını; ancak teknolojik, yüksek bilişsel, sosyal ve duygusal becerilere talebin artacağını bildiriyor. Sektörleri veya meslekleri ne olursa olsun, dijital ortamda çalışma, yeni iş yapış biçimlerine uyum sağlama ve işlerine akıllı makinelerin yapabileceğinin ötesinde değer katmaları bekleniyor.1 Pandemi ortak mekânlarda birlikte yaşamanın boyut değiştirmesine yol açınca, ilişki yönetimi ve iş sonuçları açısından bilinmezlikler daha da arttı. Çalışanın alışkanlık değiştirmesi ve değer önerisi, teknolojinin insanla etkileşimi açısından duygu boyutuna odaklanmayı önemli hale getiriyor.
İlişki performansı etkiler
Savaşlar teknoloji yatırımlarının artmasında rol oynamıştır. İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında yapılan çalışmalar insan ve iş sonuçları arasındaki ilişkiyi çözmemize yardımcı olan pek çok veri sundu. Soğuk savaş döneminde Birleşik Devletler ve Sovyetler Birliği onlarca yıl süren araştırmalar yaptılar. Araştırmalar genellikle mühendisler ve davranış bilimciler tarafından yürütüldü. Bu dönemde insan faktörü en temel konu olarak merkezde idi. MIT araştırmacılarından biri olan Allen’dan kıtalar arası balistik füzeleri yerleştirmek, yönlendirmek ve uydularla iletişim kurmak gibi karmaşık bir görevi yürüten ekiplerin performansını saptaması ve kıyaslaması istendi. Böylece “ikiz projeler” denilen çalışmalar başlatıldı. Ekiplerin çalışma koşulları, çözümlerin kalitesi ve ölçümü ile projelerin başarı ölçütleri araştırıldı. Ekiplerin iş yapışlarında Bedenin Dili kitabında ele aldığımız, mekândaki yerleşmede mesafe ve ilişki temelinde kendini tekrarlayan bir örüntü bulundu. Başarılı bulunan projelerde rol alan kişilere, Allen “iyi iletişimciler grubu” adını verdi. Bunlar karmaşık sorunları şaşırtıcı bir hızla aşabiliyorlardı. İlgisini çeken bu durumu ayrıntılı olarak incelemeye başladığında öncelikle zekâ, yaş, okul ya da mezun oldukları bölümlere ve derecelerine baktı. Ayrıca deneyim ve yetkinlik farklarını kıyasladılar ve ayırıcı bir faktör saptayamadılar. Ancak, çalışma ve sosyal alandaki yerleştirme ilgi çekici idi ve bulgular şaşırtıcı oldu. Çalışanların birbirlerini görmeleri, izlemeleri ve görsel temaslarının olması, içlerinde ve işlerinde sorun olup olmadığı, kimden ne zaman ne isteyeceğini ve başka bir dizi etkiyi harekete geçiriyordu. Daha derine inmek ve insanların ne kadar sık iletişim kurduklarını ve birbirlerine göre nasıl konumlandıklarını anlamak istediler. Sonuçta mesafe ve etkileşim sıklığını ortaya koyan bir eğri ortaya çıktı. Allen Eğrisi adıyla anılan bu eğri, ilişki mesafe kesişmesinin 8 metre sınırında ani yükseliş gösterdiğini ortaya koydu. İnsanlar var olduklarından beri toplu halde yaşarlar ve mesafe fonksiyonunun insanları birbirine yaklaştıran, bağlayıcı bir özelliği vardır. Yakınlaşma, aidiyet kazandırır ve güvenli bağlanmaya imkân veren güvenli bir limandır. Araştırmalar dijital iletişimin de halen Allen eğrisine uyduğunu göstermiştir. Fiziksel olarak yakın olan insanların mesaj atma, e-posta gönderme, sanal olarak iletişim kurma ihtimalinin daha yüksek olduğu görülür. Aynı mekânı paylaşan çalışanların paylaşmayanlara göre 4 kat daha fazla e-posta gönderdiği ve projelerini %32 daha hızlı tamamladığı belirtilmektedir. Ayrıca bu insanlar başka yerlerde, başka kişilerle olduklarında da birbirlerini buluyorlar. Bugün içinde olduğumuz yeni dünya güvenli bağlanmanın önemli zeminlerinden biri olan bu fizik ortamın koşullarını arıyor.
Teknolojik iletişim ve duygu yönetimi
Staniec ve arkadaşları,2 pandeminin ilk üç ayında evden çalışmanın duygusal deneyimlerini ve etkilerini araştırdı. Çalışmaya, pandemiden önce uzaktan çalışma deneyimi olan “dijital yerliler” ve uzaktan çalışmaya pandemi sırasında başlayan “dijital göçmenler” olmak üzere iki grup katıldı. Sonuçlar, evden çalışırken yaşanan duygusal deneyimlerin mesleğe, yaşa, cinsiyete, deneyim süresine ve geçmişteki uzaktan çalışma deneyimine göre farklılık göstermediğini ortaya koydu. Bu, dijital yerlilerin dijital göçmenlerle benzer duyguları yaşadıklarını ve her ikisinin de başa çıkmak zorunda olduğunu gösterdi. Derindeki kodlarımızın bu süre içerisinde değişmesi zaten beklenemezdi. Herkes için zor olan koşullarda çalışmak, çalışanları kurum sınırları ötesinde iş birliği yapmaya zorluyor. Bu gibi durumlarda, yönetimin ilişki yönetim kanallarını çeşitlendirmesi ve sürece duygusal olarak dâhil olarak çalışanlara yakınlık göstermesine, yeni söylemle bağ kurmasına ihtiyaç var. Bununla birlikte Harvard Tıp Fakültesi’nden Dr. Helen Riess, bir kişi yüz yüze yerine kısa mesaj, e-posta veya sosyal medya aracılığıyla iletişim kurmayı seçtiğinde, empati duygusunun nörolojik temellerinin yıprandığına ve eksildiğine dikkat çekiyor.3 Karşımızdaki kişilerin duygusal deneyimleri aslında bir gözlemci olarak kendi beynimizle eşleniyor. Bu yüzden kederli birinin yanında üzgün hissediyoruz ya da heyecan gibi olumlu duyguları o kişilerle birlikte yaşıyoruz. Nörolojik olarak çoğu duygunun bulaşıcı olması, beyin biyokimyasıyla ilgilidir ve karşılıklı ilişkide ayna nöronların aktive olmasıyla daha güçlü yaşanır. Mesajlaşma, e-posta ve telefon konuşmaları ise, duygu ve düşüncenin beden dilindeki örtük ipuçlarını fark etmeye ve daha derin bir anlayış oluşturmaya imkân vermiyor. Salzburg Üniversitesi’nin bulguları bu saptamayı doğruluyor. Anneli Eddy,4 sanal ve yüz yüze ortamlarda kişiler arası iletişimin nasıl farklılaştığını 10 boyut üzerinden araştırdı. Anket bulguları, 10 boyuttan 5’inde yüz yüze iletişimin sanal iletişimden önemli ölçüde daha iyi değerlendirildiğini gösterdi. Bunlar; empati, dolaysızlık, etkileşim yönetimi, kendini açma ve dışa vurum olarak öne çıktı. Kapsayıcılık kültürü açısından kendini açma ve dışa vurum, psikolojik dinamiklerin anlaşılmasını ve kabulünü kolaylaştıran faktörlerdir. Diğer taraftan, duygu durumu değişikliklerini anlamak ve geliştirmek için çeşitli programlar oluşturuluyor. Bu programlar, kişinin kendisiyle ilgili değerlendirmesinden başlayarak anlayışı derinleştirmeyi hedefliyor. Bunun ilk örneklerinden biri, Yale Duygusal Zekâ Merkezi tarafından tasarlanan “Mood Meter”dı. Araştırmacılara göre Mood Meter, hissedilen duyguyu ve nedenini tanımlamayı, bir duygu düzenleme stratejisi seçmeyi, duyguların zaman içindeki dağılımını izlemeyi, bunu istenilen düzende sürdürmeyi ve yine istenirse sosyal platformlarda duyguyu paylaşmayı sağlıyor. Böylelikle, bireylerde RULER olarak adlandırdıkları; duyguları tanıma (Recognition), anlama (Understanding), etiketleme (Labeling), ifade etme (Expressing) ve düzenleme (Regulating) becerilerini geliştirmeye yardımcı oluyor.5 Duygu algılama teknolojisinin (emotion sensing technology) öncü örneklerinden biri Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) oluşturulan EQ-Radio adlı cihazdır. Kablosuz sinyaller aracılığıyla kalp atışını ve nefes alışı ölçerek, kişinin heyecanlı, mutlu, kızgın ya da üzgün olup olmadığını yüzde 87 oranında isabetli tespit etti.6 EQ-Radio mekânın içine yerleştirilen bir cihaz olması sebebiyle, hareket halinde ölçüm yapmak üzere tasarlanmadı. Ancak akıllı saat teknolojisiyle birleşen daha farklı çözümler üzerine çalışılıyor. Örneğin Amerika, Avustralya, İngiltere ve Malezya’daki araştırmacıların ortak yürüttüğü bir araştırma, hareket sensörü verilerinden duyguları izleyebilen bir akıllı saat veya cep telefonu uygulamasını devreye sokmanın mümkün olacağını düşünüyor. Yeni uygulamada yön ve hareket algılama ve kalp atış hızı verilerinden faydalanmanın önemine dikkat çekiliyor.7 Araştırmacılar çalışanların zamanını yönetmek, uygun kararı kolaylaştırmak ve duygusal iyilik halini artırmak konusunda bu tür teknolojilerin bir çözüm olacağı inancındalar. Bir örnek de yıllık çalışan bağlılığı anketlerinin yanıtlanması için ayrılan süredir.
Geleneksel uygulamaya çalışanın ortalama 60 dk. ayırmasına ihtiyaç duyulurken, yeni teknolojilerle veri toplamanın 60 saniyeden uzun sürmeyeceği, çalışanı yormadan sürekli ve tutarlı bilgi sağlayacağı vurgulanıyor. Bu anlamda teknoloji, çalışanı tanımak ve hedeflenen davranış değişikliğini kolaylaştırmak için de benzersiz bir fırsat sunuyor.
Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=lctQa9IuUGg&ab_channel=Balta%C5%9FGrubu (videonun 19:10 ile 20:10 Dakikaları arası)
Tüm bu teknolojilerin insandan toplanan farklı duyu verilerinden anlamlı örüntüler çıkardığını biliyoruz. Öte yandan duyusal bilgiyi dijitale aktarırken gerçek dünyayı temsil gücü arttıkça da dijital deneyimleri duygu yönünden güçlendirmenin mümkün olduğunu görüyoruz. Haptik teknolojiden yararlanılarak yüzey dokunsalı alanında farklı etkileşim yöntemleri üzerinde derinlemesine çalışılıyor. Delft Üniversitesi Bilişsel Robotik Araştırma Laboratuvarı’nda8 Yasemin Vardar başkanlığında ilerleyen çalışmaların amacı, ekran buluşmalarına farklı bir boyut getirmektir. Elin bir uzantısı gibi kullanılacak kalemlerle ekrandaki görüntülere temas ve dokunma hissini yaşamak mümkün olacak. Şimdilik kumaş gibi çeşitli yüzeylerin girinti çıkıntısını, yumuşaklığını veya sertliğini dijitale aktarabilmek ve dijitalde hissedebilmek adına çalışmalar sürüyor (Resim 1). Ancak çok da uzak olmayan bir zamanda dijital deneyimlere insan dokunuşunun eklenmesi hayal olmaktan çıkacak. Aileye yeni katılan bir bebeğin doğumunda uzak bir yerdeyseniz üzülmeyin, onu ekrandaki görüntüsüne değerek sevebileceksiniz.
Dijital nudge’lar
Davranış bilimciler Richard Thaler ve Cass Sunstein’ın özellikle davranışsal ekonomi alanındaki çalışmalarıyla hayatımıza giren nudge kuramı,9 bireylerin seçim özgürlüğünü kısıtlamadan davranışlarını öngörülebilir şekilde değiştirmeyi amaçlayan müdahale yöntemlerini içeriyor. Teknolojik araçlardan faydalanan dijital nudge’lar, çalışanı uygun davranışa yönlendirmek için esnek çözümlere kapı açıyor. Mobil cihazlar, kurumsal sosyal ağlar ve diğer iş yeri uygulamaları, çalışanlara ve kuruma fayda sağlayan davranışları teşvik etmek için dijital nudge’ların kullanımını kolaylaştırıyor. Dijital nudge’ların farklı kullanım alanları arasında, zaman yönetimini geliştirmede etkili olduğu biliniyor. Örneğin JDS Security’nin alışveriş merkezi güvenlik görevlilerini, yaklaşan vardiyaları için nudge’lamak amacıyla kullandığı vardiya planlama yazılımı, toplam gecikmeyi yüzde 21 ve devamsızlığı yüzde 16 azalttı.10 Yazılım, çalışanların yaklaşan vardiyalarını görmelerine, mevcut vardiyalarını değiştirmelerine ve vardiya başlama saatinden birkaç saat önce hatırlatıcı almalarına imkan veriyordu. Çalışanın bir vardiyayı kaçırması durumunda, sistem iş arkadaşlarına da vardiyayı almalarını isteyen bir mesaj gönderiyordu. Bir başka uygulamada saha servis teknisyenlerinin performansını iyileştirmek için yapay zekâ koçluğundan11 faydalanıldı. Şirket, iş başına düşen süre veya yeniden çalışma oranı gibi temel ölçütlerde, çalışanın geçmiş performansına dayalı ve kişiselleştirilmiş bir nudge öneri motoru oluşturdu. Bu nudge’lar, belirli adımları veya eylemleri tamamlama taleplerini, video gibi eğitim içeriklerine bağlantılarla belirli işler için en iyi uygulama özetlerini içeriyordu. İlk nudge’lar hatırlatıcılarla takip edildi ve bu nudge’larla performanslarını iyileştiren teknisyenlere, ilerlemelerini onaylayan nudge’lar gönderildi. Mesajların içeriği ve genel tonu, teknisyenlerin kendilerine gönderilen kişiselleştirilmiş nudge’ların birleştirilmiş tepkilerine bağlı olarak düzenlendi. Sistemin etkinliği, saha hizmeti iş gücündeki test gruplarını, şirketin geleneksel koçluk ve performans yönetimi tekniklerinin uygulandığı benzer gruplarla karşılaştırarak ölçüldü. Test gruplarının verimliliği, kontrol grubuna kıyasla yüzde 8 ila 10 artarken, yeniden çalışma ihtiyacı yüzde 20 ila 30 azaldı. Bu üretkenlik ve kalite iyileştirmeleri, maliyette yüzde 5 ila 10’luk bir azalma sağlamaya yardımcı oldu. Ayrıca, sistem hem saha teknisyenleri hem de yöneticileri tarafından çok beğenildi. İyilik halini önceliğine alan uygulamaların performansı etkilediği ve artışında rol oynadığı biliniyor. Mesai saatleri dışında çalışanına e-posta göndermek istediğinde yöneticiyi uyaran otomatik sistemler, ajandasında kendine odaklanma süresi ayırması için çalışanı teşvik eden uyarılar gibi birçok örneği bulunuyor. Uluslararası Çevre Araştırmaları ve Halk Sağlığı Dergisi’nde yayınlanan bir araştırmada12 ise iyilik halinin farklı boyutlarına odaklanıldı. Welbot adlı bir uygulamanın etkinliği ölçüldü. Sedanter (hareketsiz) yaşamı azaltmayı önceliğine alan çalışmada, zihinsel iyilik hali, erteleme, depresyon, kaygı, stres ve işe bağlılık üzerindeki sonuçları da dikkate alındı. Katılımcıların kişisel olarak bildirdikleri oturma süreleri önemli ölçüde azalırken ayakta kalma süreleri de arttı. Ayrıca daha fazla adım attıkları kaydedildi. Depresyon, kaygı ve streste ise anlamlı iyileşmeler olduğu görüldü. Katılımcıların algısı olumlu bir davranış değişikliği yaşadıkları, iş yerinde sağlıksız davranışlara yönelik farkındalıklarının arttığı yönünde oldu.
Resim 2. Kişilerin gerçek zamanlı beden dillerini analiz eden MultiSense.
Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=ejczMs6b1Q4&t=95s&ab_channel=USCICT (videonun 2:00 ile 3:33 dakikaları arası)
Robotlar yakın gelecekte başvuruda bulunan danışanlara tanı koyarak klinik psikologlara ve psikiyatristlere destek verecekler. Beden dilinin önemli ögelerinin analizinden elde edilen verileri uzmanlara sunacaklar. Güney Kaliforniya Üniversitesi Yaratıcı Teknolojiler Enstitüsü’nün projesi olan MultiSense13 gerçek zamanlı yüz ifadelerini, vücut duruşunu, akustik özellikleri, dilsel kalıpları otomatik olarak izliyor ve analiz ediyor (Resim 2). Bu sinyal ve davranışlardan psikolojik göstergelerle ilgili çıkarım yaparak sanal insan SimSensei’yi doğrudan bilgilendiriyor. SinSensei, çok modlu sanal insan platformudur ve sağlık hizmeti desteği vermektedir. Platform, algılanan kullanıcıya otomatik olarak tepki vererek ilgi çekici bir etkileşim sağlıyor. Çoklu duyu okumalarına imkân veren algoritmalar üzerinde yapılan bu çalışmalar epeyce yaygınlaştı. Tanılar şimdilik kaygı, depresyon ve travma sonrası streslerle sınırlı görünüyor.
Sonuç
Sonuç olarak; yönetimin ve İK’nın çalışanları tanımasına ve bağ kurmasına yardımcı olacak dijital teknikler hızla gelişiyor. Bu değişim çalışanın ve yönetimin kişisel verilere dayalı bilgi ağını genişletiyor. İş akışları rahatlıkla sürdürülebilirken, yüz yüze ve birlikte iş yapış modelinin insani yönünü nasıl kurgulayacağımız konusundaki arayışlar sürmektedir. Öte yandan dijital nudge tasarımları, düşük maliyetleri ve birden fazla nudge kullanımını devreye sokabilme yetisi nedeniyle uygun karar konusunda daha hızlı ve etkili sonuç almaya imkân veriyor.
Kaynaklar:
1- Dondi M, Klier J, Painer F, Schubert J. Defining the skills citizens will need in the future world of work [İnternet]. Uygun erişim: https://www.mckinsey.com/industries/publicand-social-sector/our-insights/defining-the-skills-citizens-will-need-in-the-future-worldof-work
2- Staniec I, Kaczorowska-Spychalska D, Kalinska-Kula M, Szczygiel N. The Study of Emotional Effects of Digitalised Work: The Case of Higher Education in the Sustainable Development. Int J Environ Res Public Health. 2022 Jan 5;19(1):576.
3- Green E. How technology is harming our ability to feel empathy [İnternet]. Uygun erişim: https://www.streetroots.org/news/2019/02/15/how-technology-harming-ourability-feel-empathy
4- Eddy A. (2019). Is Technology Killing Human Emotion?: How Computer-Mediated Communication Compares to Face-to-Face Interactions. 527-530.
5- MOOD METER. Build Emotional Intelligence to Last a Lifetime [İnternet]. Uygun erişim: https://moodmeterapp.com/science/
6- Conor-Simons A, Gordon R. Detecting emotions with wireless signals [İnternet]. Uygun erişim: https://news.mit.edu/2016/detecting-emotions-with-wireless-signals-0920
7- Quiroz, Juan & Geangu, Elena & Yong, Min Hooi. (2018). Emotion-Recognition Using Smart Watch Sensor Data: Mixed-Design Study. JMIR Mental Health. 5. 10.2196/10153.
8- Haptic Interface Technology Lab [İnternet]. Uygun erişim: https://sites.google.com/ view/hitlabdelft
9- Thaler, R., & Sunstein, C. (2008). Nudge: Improving decisions about health, wealth, and happiness. New Haven: Yale University Press.